Çocukla Gezi Rehberi – Batı Karadeniz


Kasım ayları…Pastırma sıcağı mı desem yoksaa bahardan kalma günler mi desemm. Oğlum Ege’nin okulunda Safranbolu- Amasra gezisi varr. Tabi bizde durur muyuz hemen ana- oğul yazıldık bu tura…

Okulla beraber yapılan böyle gezilere çocukları katmak gerektiği düşüncesindeyim. Birçok avantajı var. Sınıf arkadaşları ve diğer sınıftan arkadaşlarla çocuğunuz sosyalleşiyor. Yani büyük küçük demeden bir arada paylaşım yapılıyor. Okuldaki davranışlara da etkisi büyük. Veliler açısından öğretmenlerle ilişkiler daha olumlu, diğer velilerle de eğitim süresince yaşadıkları tecrübelerin koyu sohbetleriyle bezeli paylaşım ortamı oluşuyor. Bu da sizler için avantajı tabii. Diğer yandan okuldan çıkışlı otobüs keyfi, sizin adınıza her şeyi org anize eden rehber sorumluluğu ve tabi öğretmenlerin desteği. İçimiz rahat yani…

Sabahın alacakaranlığında yola çıkan mutlu çocuklar otobüsün içinde birbirleriyle olmaktan gayet memnun. Tabi ipad, ipod ve tv seyirleri gırrla gidiyorr. Bunları yanına aldırmadığım için mağdur olan Ege ve onun gibi birkaç öğrenci arkadaş, öğretmenler sayesinde gün ışığına çıkıyor. Aydınlanma çağına eriyoruzzz. Artık bütün teknoloji out, doğa ve kültürü sıcağı sıcağına yaşamak innn!!

Amasra limanı ve koyları renk renk kayıklarla doluydu
Amasra limanı ve koyları renk renk kayıklarla doluydu

Okulla yapmış olduğumuz mini batı Karadeniz turumuz rehber eşliğinde gerçekleşti. Bir gece Zalifre Hotel’de konaklayarak 2 gün süren bu seyahatimiz bizi İstanbul’un havasından çıkardı.

Haftasonu evde oturmak yerine çocuklarla beraber yapılacak kısa ve bütçeli bir gezi düşünürseniz Safranbolu- Amasra arasında yapmış olduğumuz bu kültürel turu size tavsiye ederim.

İşte sizler için derlediğim, gezimizden tecrübelerime dayanarak çocuklarla yapabileceğiniz mini Batı Karadeniz turunun yöresel hayatı yaşayarak nasıl yapabileceğinizi anlatan programım;

1. gün

Yörük köyü gezisi

Safranbolu yakınlarındaki bu köy 1996 yılında koruma altına alınmış. Geçmişi ise 300 yıl eskiye dayanıyor. Kültürü, Safranbolu’dakilere benzeyen cumbalı tarihi konakları ve çamaşırhanesi sokakları arasında dolaşırken kendimizi açık hava müzesinde gibi hissettik. Buraya geldiğinizde mutlaka köyün içindeki Sipahioğlu Konağını gezin ve konağın sahibi Filiz teyzenin Yörük köyündeki aile, avcı, komşuluk ilişkilerine ait lavanta kokan hikayeleri dinleyin.

Yörük Köyü Sipahioğlu Konağındayızz
Yörük Köyü Sipahioğlu Konağındayızz

Konağın o güzel havasını görün, sonra çocuklarla beraber köyün arnavut kaldırımlı sokaklarından tarihi çamaşırhaneye doğru yol alın. Çamaşırhanedeki taşı, içindeki mimarisi ile Yörük beyleri ve hanımlarının asılan resimlerini gezin.Yıkılmaya yüz tutmuş tarihi konakları, kapıların üzerine asılmış boynuzları, köylü hanımların el emeği göz nurlarını seyredin. Çocuklar burada yapılmış tahtadan oyuncaklara bayılıyorlar. Biz birçok çeşidini aldık. Hem de köydeki teyzelerin, turizmden sağladıkları gelirlerinin devamlılığı olsun diye birkaç parça da hediyelik eşya, ıhlamur, kuşburnu almayı unutmadık. Her akşam bu organik bitkiler kaynatılıyor bizim evde, bu kış çok şifalı geldi…

Safranbolu gezisi

Dünya mirası Safranbolu. Buranın geçmişi ise 18. yy a dayanıyor. İki yamaç arasına kurulmuş, her biri ayrı mimarlık ve ince zevk ile yapılmış, komşusunun manzarasını kapatmayacak şekilde konumlandırılmış cumbalı tarihi evlerin arasında dolaşmadan önce Hıdırlık Tepesine çıkıyoruz. Buradan kuş misali bütüüün Safranbolu’yu rehberimizden dinleyip manzaranın güzelliğini çıkarıyoruz.

Safranbolu Hıdırlık Tepesinden kültürel mirasımız Safranbolu Evleri

Arkasından Safranbolu’nun kendine has mimarisinin güzel örneklerinden biri olan Kaymakamlar Müzesini geziyoruz. Bu evin nasıl yapıldığı, neler kullanıldığı, yaşayan ailenin nasıl bir günlük hayatı olduğunu müzedeki rehber anlatıyor. Sonra odaları gezip yerel kültüre ait yatak odası, yemek odası, giyinme odası, dolaplar, banyolar hepsini ayrı ayrı inceliyoruz.

Kaymakamlar Müzesinin çıkışında bahçede çocuklar oynarken sizde belki eş-dostunuzla beraber çay kahve molası verebilirsiniz. Buradan sonra yolunuz mutlaka Arasta Çarşısı ve çarşının girişindeki camiye doğru olsun. Çarşı içinde birçok tarihi lokumcu var. Hepsine girin inceleyin tadın. Yol üzerindeki dükkanlarda yemeniler, bakırcıların yaptığı birçok ev gereçleri, tahtadan oyuncaklar, safranlı sabunlar bulabilirsiniz.

Koruma altında olan Safranbolu Evleri

Birinci günkü gezimiz Safranbolu meydandaki İmren Lokumcusunda bitti. Burada da soluklanıp kendilerine has gazozlarını, lokum, helva ve safranlı çaylarını otantik restoranlarında tadabilirsiniz.  Alışveriş yaptığınız takdirde,çarşıyı gezerken elinizde paketlerle dolaşmak istemiyorsanız, İmren Lokumcusuna emanet olarak bırakabilirsiniz.

Safran ki bölgenin en büyük ticari kaynağı olan bir baharattır. Birçok hastalığın tedavisinde şifa olan safran çiçeğinin bu antenleri nerdeyse 1 gr:25 tl den satılmakta. Altından da değerli olan bu baharatı evde pilav, çay ve birçok yemeğinizde kullanabilirsiniz. Yine bunu İmren Lokumcusundan almanızı tavsiye ederim.

Okulla beraber gezide olduğumuz için Safranbolu içindeki butik konaklarda kalamadık. Genel olarak bu evlerde en fazla 5 oda bulunuyormuş. Bu sebeple belki bir daha uğrarsam diye gezerken etrafımdaki minik Safranbolu motellerine de göz attım. Size tavsiye edebileceklerim, İmren Lokum Konak ve Değirmenci Konak.  Tabi yine siz kendi zevkinize uygun olanı seçin..

2. gün

Amasra:

Sabah erkenden kalkış…Kahvaltılarını çarçabuk bitirip, ellerine sapanlarını alan bizim minikler kendilerini sokağa attılar. Artık atış serbest, yoldan ne araba geçiyor ne insan. Etraftaki minik kabukları alıp en ileri kim atacak yarışmasını sevinçle yapan çocuklarımız hallerinden oldukça memnun. Otobüse bindik ve yine çoluklu çocuklu okullu yollardayız.

Safranbolu’nun tarih kokan evlerinin sokaklarının arasından otobüsümüzle Amasra‘ya doğru yol alıyoruz. Mevsimlerden sonbahar. Yolumuzun üzerindeki virajlı dağ yolları arasından akan nehir ve ağaçların sonbaharın renklerinde tınıladığı bu eşsiz manzarada ilerliyoruz. Tabi otobüsün camının yansıması sebebiyle bu güzelliğin fotoğraflarını çekemiyoruuum. İçimden küçükken ezberlediğim o şarkıyı söylemeye başlıyorum…

Orda bir köy var uzaktaa

O köy bizim köyümüzdürr

Gitmesekte görmesekte o köy bizim köyümüzdür

Lallalallalaaa lalallalaaa….

Bu haller içindeyken bizim teknolojik çocuklar, televizyonu açtırmayı başardılar. Neyse biz velilerde sakin sakin doğanın seyrine doyum moduna geçtik.

Yol üzerinde Bartını panoramik görüyoruz, ayrıca buraya yapılan inşa halindeki baraja da geçerken şöyle bir bakma fırsatımız oldu. Yalnız buradaki doğa örtüsü  barajın açılmasıyla beraber sular altında kalacakmışşş. Su da lazım, ama bu harika habitatta lazım, bilemediim nasıl olsa acaba 😉 En iyisimi biz hepsinin değerini biri olmayınca diğerinin yok olabileceğini anlatarak çocuklarımıza öğretmeye devam edelimmm.

Amasraya panoramik bakış yol kenarında 😉

Amasra’ya yaklaşırken dağların arasından nefis bir deniz manzarası karşımıza çıktı. Otobüs ilk uygun cepte sağa çekti.

“Lala lala! Acep Çeşm-i Cihan bu mu ola!”

Fatih Sultan Mehmet’in, Amasra’nın Bakacak Tepesinden söylediği bu ünlü söz aslında manzaranın değerini ortaya çıkartıyor.

Yani ” Lala lala! Dünyanın göz bebeği bu mudur?” sorusu ile bölgenin, İstanbul kadar dünya için çok önemli bir zenginlikte olduğuna dikkat çekmiş.

Batı Karadeniz’in bu ilginç yöresinde, jeolojik devirlerde oluşan beş adacığın dördünün zamanla birleşmesi sonucu ortaya çıkan yarımadalar ve koyların birleşimiyle, bir zamanlar “Amastris” adıyla anılan bu doğa güzelliği ortaya çıkıyor.

Tarihi 3000 yıl öncelere dayanan bu harika bölgeyi gezmek üzere otobüsümüz hareket ediyor. Küçük liman denilen noktaya ulaşıyoruz. Manzara burada da muhteşem ama esas mekana yani Amasra kalesine ve Tavşan adasını görecek tepeye doğru tarih kokan sokaklardan çoluklu çocuklu okullu ilerliyoruz.

Amasradan bazı kareler
Amasradan bazı kareler

Yolumuzun üzerindeki eski evleri, antik tarihlerden kalan kemerli geçişleri ve adaları birbirine bağlayan köprüyü, harika manzarayı, şehrin kedisini, Fatih camiini, caminin bahçesindeki eski güneş saatini, otantik bahçelerini, kapısının önünde el emeği göz nurlarını satmaya çalışan komşu teyzelerin sohbetleriyle dolu dolu geçen yürüyüşümüzde çocuklarla beraber tepedeki Ağlayan Ağaç‘ın altına varıyoruz.

Nisan ya da mayıs aylarında bu ağacın altında yağmur şemsiyesiyle durulabildiğini anlatan rehberimiz, manzaramıza konuk olan Tavşan adasını ve önderimiz Atatürk’ün o güçlü silüetine benzetilen dağlarını bizlere gösteriyor. Dürbünlerle her tarafı kesiyoruz ;)) tabi yine çay molası…

Buradan sonra limana doğru inmek için hareket ediyoruz okulca.

Amasra kendinizi yalnız hissetmeyeceğiniz, şirin mi şirin bir sahil kenti.

Amasra sahildeki balıkçılardan Çeşm-i Cihan Lokantası

Büyük limandaki meydanı ve aylardan Ekim kasım gibiyse de size mutlaka uğramanızı şiddetle önereceğim Çeşmi Cihan lokantasında öğlen yemeğimizi aldık. Balıklar, salata ve tatlısı harika ve taptazeydi. Garsonları kibar ve ilgili, ortam herşeyiyle tertemiz birde bunların üstüne güzel bir Karadeniz manzarası yemek eşliğinde 😉 Gezimizin sonrasında bloglardan okuduğum kadarıyla Martı Balık ve Canlı Balıkta tavsiye ediliyor.

Restorandan çıkınca çarşı içini veya sahili gezmenizi tavsiye ederim. Amasra Müzesi bakımda olduğu için gezemedik. Küçük bir kent olmasıyla burayı neredeyse 2 saatte yürüyerek görebilirsiniz.

Sonbaharda bayağı sakin olan bu bölge yazın deniz turizmiyle bayağı kalabalıklaşıyormuş. Etrafta birçok pansiyon ve moteller gördüm. Aynı gün eve döndüğümüz için size bu konuda bir öneri yazamıyorum. Bu bölge ayrıca kısa süreli tatiller, haftasonları bir gece kalmalı olarak ya da sömestr tatili için uygun.

Devrek Bastoncular Çarşısı

Amasra’yı 1 saati biraz aşan bir sürede Devrek Bastoncular Çarşısına vardık.
Devrek, Zonguldak iline bağlı ve güneyinde olan Babadağın eteklerine kurulmuş, Bolu Dağından akıp gelen Devrek çayının ortasından geçtiği şirin bir yöremizdir. Burasının tarihi MÖ. 5500 lü yıllara dayanmakta olup, tarih boyunca yerleşim bölgesi olmuştur. Osmanlı döneminde isminin Hızırbeyli olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Devrek tabiatı, ünlü simiti ve baston yapımcılığı ile meşhurdur.

Bastoncular Çarşısında, Atatürk’e baston hediye etmiş olan Devrekli bastoncuların kurmuş olduğu kooperatifin dükkanına çocuklarla beraber girdik. Buradaki bir usta bize bastonun yapım aşamalarını anlattı. Devrek Bastonunun en önemli özelliği, Karabük ilçesinin sınırları içinde yetişen Kızılcık ağacının dallarından yapılmasıymış. Kışın kesilen dallar en az bir yıl bekletilip düzeltiliyormuş.  Üç ay kadar daha bekletilen dallar sonunda sap ve manda boynuzundan yapılan pabuclar takılarak işlenirmiş. Boya maddesi olarak zift, kezzap ve toz boya kullanılırmış.  

Devrekte bulunan bastoncular çarşısından bazı kareler
Devrekte bulunan bastoncular çarşısından bazı kareler

Devrek bastonunu dünyadaki diğer ünlü bastonlardan ayıran özellik baston işlemeciliğinin sadece sap kısmında değil tüm gövdesinde de yapılmasıymış. Kızılcık ağacının buna olanak sağlaması buradaki el işlemeciliğinin de ilerlemesine imkan sağlamış. Yine manda boynuzu kullanılması bastonun kayması ve aşınmasını azaltmaktaymış.

Yolunuz Devrek’ten geçerse mutlaka Bastoncular Çarşısına uğrayıp, sanat eserlerinden almanızı tavsiye ederim. Bastonların fiyatları yapılan işlemecilikle doğru orantılı olup,  60 TL’den başlayıp 600 TL’ye kadar çıkıyor. Mutlaka bir tanesi size uygun olacaktır.

Buradan hareketle 4-5 saatte İstanbul‘a ulaştık. (Tabi trafik yoğunluğu sürenin uzamasına sebep oldu..)

Temiz hava, booolca organik gıda, doğal güzellikler ve tarihi mirasla dopdolu olan şirin batı karadenizimiz. Çocuklarla gerçekleştirdiğimiz bu gezinin ardından elimizde birçok foto karesi, sapan, safran ve bastonlar kaldı.

Hafta sonu evde oturmak yerine, Safranbolu- Amasra- Devrek arası böyle bir geziyi bebekli çocuklu yapmak isteyen ailelere bazı tavsiyelerim olacak;

  • Pusetli ebeveynlerim, Safranbolu da gezmek sizin için eziyet olabilir. Neden? Çünkü her yer paket taşlı,eskilerden… Ama bu Safranboluyu gezemeyeceğimiz anlamına gelmez değil mi!! Bunun için golf arabalarıyla tur yapan ve rehberlik görevide yapan meydanda  bulacağınız bazı tur firmaları. Onlarla anlaşarak gezinizi yapabilirsiniz.
  • Maalesef Yörük köyü de böyle Arnavut kaldırımı taşlarından…Yanlış anlaşılmasın, çok severim ve nostaljik bulurum. Ama puseti böyle yerlerde kullanmanın zorluklarını da 2 çocuk annesi olarak çok iyi bilirim. Golf arabalarıyla gezdirme imkanı yok. Yinede illa ki gidin, gezin ve görün.
  • Çocuklar, lokum yüzünden yemek yemiyorlar, aman dikkatt. Gerçekten bende oturup onlarla beraber yüzlerce yedimm, hafiff bir tat… Safranlı lokumdan şaşmayın, hediyelik olarak alabileceğiniz en güzel şey.
  • Yörük köyünde ve diğer yerlerdeki konaklarda gezerken mutlaka bebeğinizi taşımanızda size yardım edecek bir yetişkinden yardım isteyin. Merdivenler hem dik, hem de basamaklar dar. Bir anda iki yada üç tur üst üste ziyarete gelince, merdivenlerde sıkışıklık oluyor.
  • Safran arıyorsanız, Safranbolu dan almadan dönmeyin. Biz aldık, çayı harika… Tabi pilava da yaparsanız şahane olurr, benden söylemesi…
Amasra kaleiçinde gezerken böyle şen konseptli bahçeler görebilirsiniz

Cumbalı evlerin kokusu, yöresel kıyafetli teyzelerimizle hoş sohbetlerin olduğu, çocukların eşeği kediyi köpeği boolca gördüğü lokum gibi bir gezi oldu. UNESCO tarafından korunmaya alınmış olan bu kentlerimiz bize örnek olsun. Böyle nice köylerimiz var, onları korumaya devam edelim. Kültürel mirasımıza ve doğamıza önce biz sahip çıkalım. Çocuklarımıza mirasımızı gösterelim, eğitelim, değer vermesini öğretelim. Onlarında geleceklerinde lokum gibi teyze sohbetleri, miss kokan sokakları, organik 😉 sabahları olsun.

Çocukla Gezin Amasra ve Safranbolu ziyaretinde çekilen fotoğraflar ile ilgili hazırladığımız videoyu seyretmek ister misiniz, linki tıklayınız 😉

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.