Fener Balat Gezi Rehberi

Londra dönüşü sıcağı sıcağına fotoğraf çekimi için koştuğum Fener ve Balat… İstanbul’un kültür karışımından çıkmış cıvıl cıvıl bir harmoni.

Merak edenler için en baştan söyleyeyim, rahatlıkla korkmadan gezebilirsinizzzz….

Hepimizin bildiği gibi, ya da benim çocukluğumda buralar çoook bakımsızdı, bir de amaaan tekinsiz yerlerdi. (Büyüklerimiz anlatırdı, haberlerde duyardık)  Büyükşehir Belediyesinin çabalarıyla yanına kokusundan yaklaşılmayan Haliç ve çevresi temizlendi. Sahil şeridi boyunca yapılan peyzaj ve park düzenlemeleri, Haliç üniversitesinin kurulması ve şehrin kültür canlılığını arttırmak adına açılan Açıkhava müzeleriyle kongre merkezleri sayesinde Haliç’e komşu olan semtlerde modern ve gelişen İstanbul’un simasına uyum sağlamaya başlamış. Bu konuda belki daha çok yol var gibi görünse de artık Balat’lı sakinlerinde çabalarıyla farklı kültürlerin karışımı rengarenk sokaklara taşınmış. Cıvıl cıvıl binalar, esprili kafeler ve esnafın da sempatik tavırlarıyla beni etkileyen bir gezi oldu.

Balat’ta kafeler

Fener ve Balat, tarihi yaşantının sokaklara rengarenk yansıdığı cumbalı evleriyle dolu Haliç kenarında kurulmuş birbirine geçmiş iki semtimiz… İstanbul’un en canlı semti olma yönünde ilerliyorlar bence. Zamanında zengin Rumların Fener‘de ve Yahudilerinde Balat‘ta yaşadıkları söylenir. Bu iki birbirine geçmiş semti dolaşırken dünün, bugünün ve yarının İstanbul’unda farklı renklerin hikayelerine sokak aralarında tanıklık yapmak çok hoş oldu.

Öyleyse Fener ve Balat’ı çocuklarla gezerken tura nereden başlamalı?

Merak etmeyin Haliç’i komple yürütmeyeceğim çocuklu gezginlere 😉 Yalnız bu tur hafif ve bazı noktalarda zorlu yokuşları içeriyor. Eğer pusetle gezmeyi düşünüyorsanız yardım almanız gerekebilir. Ama yokuşları tırmanmaya gerek yok diyorsanız, Ayakapı’dan başlayarak  hafif rampalı sokaklarda nostaljik bir gezi sizi bekliyor.

Bizans İmparatoru Konstantin4.yy da şehri korumak amacıyla surlarla ördürmüş. Bu kapı da şehre giriş için kullanılanlardan Ayakapı…

Ayakapı:

Metroyla Haliç durağında inin, Eyüp yönüne giden otobüslere binip Ayakapı durağında inin. İşte turumuzun ilk durağı olan Ayakapı.

İBB Sosyal tesislerinden yolun karşısına geçin. Burası Ayakapı caddesi ve “Aya” kutsal demek. Bizans İmparatoru Konstantin 4. yüzyılda İstanbul şehrini korumak amacıyla etrafını surlarla çevirmiş. Bu surların çoğu yerinde şehrin içine giriş için kapılar varmış. İşte burada göreceğiniz o zamanlardan günümüze ulaşan tarihi sur kapısı Ayakapı.

Ayakapı’nın olduğu yerde, II.Mahmut döneminde Yeniçeri Karakolu olarak yapılmış iki katlı bina yer alıyor. Günümüzde artık karakol olarak kullanılmayan bina küçük bir kafe haline dönüşmüş, Nev-i kafe. Eğer zamanınız uygunsa burada kömürde pişmiş türk kahvesi içebilirsiniz. ( Bir kahve 10 TL)

Ayakapının içinden geçip surların içine girdiğinizde şirin bir atölye göreceksiniz, Atölye Kafası… Etrafındaki duvarları espirili bir şekilde boyamış olan bu atölyenin mutlaka önünde bir selfie çekin ve içerdeki rengarenk ağaçtan yapılmış tahta ev eşyalarına bir göz atın. Gezimizin ilerleyen bölümlerinde hep böyle espirikli canlı kafeler sizi bekliyor 😉

Caddenin üzerinden ileri doğru yürüyüp (yani otobüsle geldiğiniz yöne doğru devam), yolun çatallandığı noktadan soldan düz devam edip, Balatın içine doğru yürüyebilirsiniz.

Atölye Kafasının yanındaki duvarlara çizilmiş Yeşilçam sahnelerini bulabilirsiniz.

Perispri:

Çelik Gülersoy’un yıllarca topladığı antikaların sergilendiği ve birçok dizinin çekiminde mekan olarak kullanılmış 1600 yıllık sur duvarlarından oluşturulmuş bir teras kafe işletmesi. Bizans ve Osmanlı mutfağının gelenekselleşmiş Türk mutfağıyla birleştirilerek sunulan menüsü farklı tat arayanlar için iyi bir durak olabilir. Yürüyüşünüz esnasında içeriye girip değerli antikaları görebilirsiniz. Giriş ücretsiz, yemekler tabi ki ücretli 😉

Hotel Troya Balat:

Sağınızda üç-dört adet yan yana birbirine benzeyen ama farklı renklerde cumbalı evleri göreceksiniz. Denilene göre bu evleri zengin bir Rum çok sevdiği üç kızı için yaptırmış. Bu güzel binalar günümüzde Hotel Troya Balat olarak kullanılıyor. (not: 4. evde baba için 😉 sanırım mavili olan siz ne dersiniz?)

Fener’deki bu renkli cumbalı evler artık otel olarak kullanılmakta.

Maraşlı İlkokulu:

Aynı evlerin karşısında duran görkemli taş binayı farketmemek imkansız. Burası, Maraşlı İlkokulu olarak biliniyor. Maraş’tan İstanbul’a gelmiş bir Rum aile tarafından 1900 lü yıllarda yapılmış. Günümüzde eğitim verilemediğinden kapalı olan binanın adeta bir Yunan tapınağını hatırlatan dramatik duruşu açıkçası beni çok etkiledi.

Fener Maraşlı İlkokulunun bir Yunan tapınağına benzeyen mimarisi etkileyici değil mi?

Fener Rum Patrikhanesi:

Fener sokaklarında yürümeye devam… Maraşlı okuluna yakın bir polis klübesinin yanında surlarla çevrili olan ahşap binayı göreceksiniz. Burası Fener Rum Patrikhanesi. Gayet mütevazi bir yapı olan Patrikhane içindeki işlemeler ve ikonların güzelliğiyle dillere destan. Tabi hepimiz o tepede gördüğümüz kırmızı taşlı şaşalı binayı Rum Patrikhanesi sanıyoruz değil mi? İşte orası aslında Fener Rum Lisesiymiş.

Fener Rum Patrikhanesi 1601 yılında yapılmış. 1941 yılında ahşap orijinal bina yanınca 1989’larda restorasyona izin verilmesiyle tekrar yapılmış. 1821 yılında Rum halkını Osmanlılara karşı kışkırtmakla suçlanan Fener Rum Patriğinin, patrikhanenin ön kapısında asılarak cezalandırılması sebebiyle ön kapısı bir daha açılmamış ve günümüzde de halen kullanılmamaktadır. Biz içeriye girmek istedik, fakat kabul olmadık, belki de elimizdeki fotoğraf makineleri yüzündendi. Ama ziyaret etmek isterseniz, pazar günleri saat 09.25- 12.20 saatleri arasında ayin düzenlenmesi sebebiyle kontrollü içeriye giriş yapılıyor. Haftanın diğer günleri 08.30-16.00 arasında gezebilirsiniz.

Fener Rum Patrikhanesinin sokaktan görünümü

Patrikhanenin önünden Yıldırım caddesi üzerinde turumuza devam ediyoruz. Artık Balat sokaklarına doğru yönelirken yine yol üzerinde Fenerli zengin Rum ailelerinden kalma eski taş binaları seyrederek devam edebilirsiniz. Son yıllarda buralarda açılmış olan bir çok dükkanı göreceksiniz, hepsi rengarenk ve farklı kişiliklerde yerler. Ara sokaklarda renkli kapılı binalar, Naftalin kafe, Maide kafe, Forno kafe gibi birçok dükkanın arasından yolumuza devam ediyoruz.

Fener Rum Lisesi

Fener Rum Lisesi ve kapaktaki Mavi Panjurlu Ev:

Fener Köftecisi ve oto yıkamacının arasındaki Akçin sokaktan girin. Buradaki evlerin arasından devam ettikten sonra tepede görünen gösterişli Fener Rum Lisesine doğru yokuş yukarı çıkabilirsiniz. Eğer bu noktada çocuklar yorulursa hiç zorlamayın. Hemen köşedeki köfteciye oturup çocuklarla midelerinizi bayram ettirin.  Zaten lisenin içine giriş sadece özel izinle olabiliyor. 1880’lerde yapılan binaya o kırmızı dokuyu veren tuğlalar, Fransa’da yaptırılmış. Hatta bu nedenle ismi “kızıl mektep” olarak ta bilinir. Kapak fotoğrafı olarak kullanmış olduğum mavi kapılı ve siyah kedili evde burada yer alıyor. Yalnız kapının etrafındaki  motiflere dikkat ederseniz üçgen ahşap doğramalar ve üzerine renkli camlarla adeta Ege adalarından buraya ışınlanmış gibi görünmüyor mu sizce?

Ege adalarında tatil yapmak isteyen çocuklu gezginler için önerebileceğim birkaç seyahat rotam var, linki tıklayınız.

İncir Ağacı Kahvesi nostaljik Yeşilçam filmlerinden çıkmış adeta….

Sancaktar Yokuşu

Rum Lisesinden aşağıya sahile doğru inerken Sancaktar yokuşunda bulunan rengarenk ve Yeşilçam kokan İncir Ağacı Kahvesinde bir mola verin isterseniz. Nostaljik çaylarınızı içerken yukarı doğru çıkan merdivenleri göreceksiniz. İstanbul’un dokusuna çok yakışan başka bir merdivenli sokak, Merdivenli Mektep Sokağı. Yavaş yavaş çıkacağınız bu sokakta çocuklar oynarken sizde yukardan manzarayı bir görün isterim. Sağ tarafta yer alan kapı Dimitri Kantemir‘in evinin kapısıymış. Birden fazla lisan bilmesi sayesinde çoğu kitaplara çeviri yapmış hatta Kuran’ı Kerim’i de Romenceye çevirmiş Osmanlı literatüründe önemli bir yere sahip kişi. Aslında Boğdan Prensi olan Dimitri, Osmanlı tarafından İstanbul’a getirildikten sonra özellikle Türk musikisini kendi icat ettiği nota sistemi sayesinde yok olmaktan kurtarmıştır. Türk sanat ve felsefe hayatına birçok hizmeti bulunan Dimitri Kantemir’in Osmanlı padişahına hainlik ettiği bilinmektedir. Tarihin derinliklerinde olan olmuş, kültürümüzün üzerinde bırakmış olduğu izler üzerinden değerlendirmek lazım çoğu şeyi… Sancaktar yokuşu sokağında kendisine ait bir müze varmış, aradım fakat herhalde açık olmadığı için bulamadım 🙁

Merdivenli Mektep Sokağı, İncir Ağacı Kahvesinin yanından tepeye doğru uzanır.

Vodina Caddesi- Aya Yorgi Kilisesi

Sahile doğru yürüyerek Vodina caddesi üzerinde eski cumbalı rengarenk evlerin dükkanların önünden geçerken upuzun bir duvar olduğunu göreceksiniz. Bu duvarın arkasında artık cemaati kalmamış bir kilise olan Aya Yorgi Kilisesi yer alıyor. ( Bir diğeride Büyükada’da tepede yer almaktadır, detaylar için Büyükada yazımı okuyabilirsiniz) Aya Yorgi’ye ismi 23 Nisan’da verilmiş olması nedeniyle ziyarete sadece 23 Nisanda açık olduğunu ve artık cemaatte kalmadığı için sürekli kapalı olduğunu etraftaki esnaflardan öğrendim.

şöyle çayın yanına bi galeta güzel giderdi şimdi…

 

Cadde üzerinde Tarihi Taş Fırın Evin‘e gelince çocuklarla içeriye dalış yapabilirsiniz. Eminim tatlı tuzlu kurabiyelerle galeteleri görünce bayram yapacaklar.

Uzun bir cadde olan Vodina üzerinde sinagog, kilise ve camileri göreceksiniz. Aya Yorgi Kilisesini geçtikten sonra solunuzda Tahta Minareli Cami‘yi göreceksiniz. (Gerçi minare artık tahtadan değil.)

 

Tahta Minareli Cami, gayet mütevazi….

Yolun devamında Çıfıtçı Çarşısı yer alıyor. Osmanlı döneminde birçok şeyin bir arada olduğu ve satıldığı pazarlarmış buralar. O zamanlar genelde Yahudi esnaf olan dükkanlar el değiştirmiş. Eski Yeşilçam filmlerinde göreceğiniz türden radyo ve pikapları burada bulabileceğiniz dükkanlarda yer alıyor.  Tabi hemen bunların arasında bir plakçı bulup içeriye daldım.

 

Cadde üzerindeki pasajların içinde böyle nostaljik malzemeler tedarik edebileceğiniz dükkanlar yer alıyor.

Merdivenli Yokuşu Sokağı:

Neyse yolumuza devam Merdivenli Yokuşu sokağına doğru devam edelim. Hepimizin Balat evleri diye bildiği o rengarenk cumbalı ve Arnavut kaldırımlı sokak burası. Güzelim evlerin önünde aşağı doğru uzanan Arnavut kaldırım taşlar, İstanbul’dakilerin arasında en güzel örneği diyebilirim. “Öyle bir geçer zaman ki” dizinde kullanılan evi buradaymış, meraklılara duyurulur. Evet gezimizin bana göre en güzel noktası burası. Şimdi bütün her şeyi bir yana bırakıp, çocuklarla beraber bu harika evlerin manzarasında yadigarlık aile fotoğrafları çekelim ne dersiniz? Hatta üşenmezseniz merdivenleri çıkıp, yukarıdan Haliç manzarasını da doyasıya seyredin. Çocuklarla işte köşedeki bakkaldan alacağınız meyveli sodalar ve fırından taze çıkmış kurabiyelerle beraber sokak pikniği yapabilirsiniz. Merdivenlere oturup İstanbul’un eski semtinin keyfini çıkarın. (Not: ne olur temiz kullanalım, çöpümüzü temizleyelim)

Balat Merdivenli Yokuşu sokağından insanın hiç gidesi gelmiyor. Acaba bu cıcvıl cıvıl evlerin kapısını çalsak bir kahve içsek onlar bize anlatsa hikayelerini biz dinlesek….ne güzel olurdu değil mi?

Surp Hreşdagabed Ermeni Kilisesi:

Vodina caddesi üzerinde Ayan caddesiyle kesişen noktaya kadar yürümeye devam. Eğer Merdivenli Yokuşunda çocuklar isyan ederse, ya da pusetle gezmekten yorulduysanız direk Demir Kilise’yi görmek için sahile doğru inin. Yok hala gezmeye devam ederim diyenler varsa aramızda Ayan caddesine çıkıp Surp Hreşdagabed Ermeni Kilisesine gidebilirsiniz. Perşembe günleri açık olan kilise 1635’e kadar terkedilmiş ahşap yapıymış. Patrik I. Zakarya tarafından yaptırılan onarım sonrasında Ermeni Kilisesi olarak kullanılmaya başlanmış.

Surp Hreşdagabed Ermeni Kilisesinin kapısı

Enteresan bir hikayesi var buranın. 1990 lı yıllarda insanlar buraya şifa bulmaya gelmeye başlamış. Burada düzenlenen şifa ayinlerinde o kadar doluyormuş ki kilise, herkes oturabilsin diye tahta bankları kaldırıp yerlere halı seriyorlarmuş. Hatta uzun süren ayinlere gelen Müslümanlara da namazlarını kılabilsinler diye seccade dağıtılıyormuş. Şimdilerde kilisenin içi pembe renkle boyanmış ve içeri girerseniz bu şifalı sulardan tanesi 2 TL’den bulabilirsiniz.

Balat sokakları adeta bir cümbüş… Ayakta kalmayı başarmış o eski cumbalı taş evlerin aralarına, kentin tüm silüetini yerle bir eden 1975 lere ait modern binaların inşa edilerek geliştirilen arabesk sokak kültürü artık günümüz İstanbul’unu yansıtıyor.

Sveti Stefan demir Kilisesi:

Eğer vaktiniz kaldıysa ve çocuklarında sabırları hala varsa Vodina caddesinden sahile doğru inelim. Ayvansaray caddesi üzerinde bulunan Balat semtinin ikonik binası Sveti Stefan Demir Kilise‘ye  uğrayabilirsiniz. Dünya üzerinde bilinen demirden inşa edilen kilise sayısı 3’tür ve içlerinde halen ayakta kalan Sveti Stefan’dır. Bulgar cemaatinin Abdülhamit Han’dan almış oldukları izinle kısa sürede inşa edilmesi şartı koyduğu için demirden yapılan kilisenin kubbe, miğfer ve haçlar altından yapılmış. 1898 yılında açılan kiliseyi her gün 09.00- 17.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Pazar günleri ayin olması nedeniyle kontrollü bir giriş kabul etmekteler.

Sveti Stefan Demir Kilisesinin altın kaplamalı kubbesi

Fener Balat Gezisinde Nerede Ne Yenir?

  • Nev-i Kafede çay tost ve üstüne türk kahvesi (sabah kahvaltısı)
  • Ayakapısı İBB tesislerinde klasik belediye restoranı menüsü
  • Perispri’de farklı mutfak lezzetleri
  • Akçin sokakta herkesin sevdiği Fener Köftecisi
  • Fener Kireçhane sokağında çorba ve pidesiyle ünlü herkesin bayıldığı Forno kafe
  • İncir Ağacı Kahvesinde kahvaltı, çay, kahve
  • Tarihi Taş Fırın Evin Unlu Mamüllerinden galete ve kurabiyeler (eve götürün, bol alın )

 

    Balat sokaklarının içerilerine doğru yürürken bulacağınız Naftalin kafe, mimari tarzıyla semtin kimliğine yeni bir renk katmış.

Fener Balat Gezisi Ulaşım

Haliç metrosu önündeki duraklardan Eyüp yönüne giden otobüslere binebilirsiniz. Ayakapı durağında inerek vermiş olduğum rotayı uygulayabilirsiniz. Daha kısa olmasını isterseniz yine aynı otobüslerle Demir Kilise durağında inip, Balatın içinde yürüyüp Merdivenli Yokuşu sokağının etrafını gezebilirsiniz.

Özel araçla gelecek olanlara önerim, toplu taşımayı kullanmaları. Hafta sonu sokaklarda park edecek yer bulunmuyormuş.

Balat Merdivenli Yokuşu Sokağında renkli cıvıl cıvıl cumbalı evler…

 

Tarihi İstanbul yarımadasının rengarenk semti Balat ve Fener‘de görülecek daha pek çok yer bulunuyor. Sizde ailecek veya arkadaşlarınızla Fener – Balat’ı  gezmek isterseniz umarım hazırlamış olduğum rota işinize yarar. Eğer yazımı beğendiyseniz veya kendi turunuzda farklı yerler keşfettiyseniz paylaşım yapmayı unutmayın 😉 Ne de olsa İstanbul kazan biz kepçeyiz değil mi?

Fener Balat Gezi Rehberi” yazısında 2 düşünce

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.